Salı, Temmuz 14, 2009

her anlamda başlangıç





Yere düşmeden parçalara ayrılmıştı durduğu yerde öylesine
Annemin verdiği mavi boncuktan bahsediyorum
Büyük, göz dolduran göz boncuğundan....









Sabah erkenden uyanıp pencereleri açmam, çayı koyup kendime bir filtre kahve yaparak omzumda kırmızı lacivert beyaz ekose desenli şalımla bahçeye adımımı atmam şaşırtıyor beni, hemde her sabah.
Evin içine dolacak olan çam kokusuna konsantre olarak serin, nemli havayı içime çekmek ayrı bir keyif veriyor. İçeride uyuyan 3 can'avarımın hayata sessiz sedasız sarıldıkları yarım saatlik bir mola bu bana. Çok değil 30 dakikam var, günü planlamak, kedi gibi gerinmek, bu günü dünden farklı kılabilecek anları düşünerek çiçeklerime göz gezdirmek.
Bu yaklaşık 3 senedir böyle. Büyük şehrin hengamesinden kurtulduktan sonra başladı bende, bir nevi benim için hayata sarılmak. Koşuşturmacanın içinde hayattan kaçma arzusuyla uyuyormuşum demek ki hiç kalmak istemeden öylesine...
Baştan başlamak gerek anlatmaya, peki içimden o günlere dönmek gelmiyorsa oraları bir çırpıda geçmek de gerek. Klasik bir hayat. Lisenin üniversiteyle sadece isim değiştirerek, yarına dair kullanışlı bilgilerin öğrenildiği değil, görev olarak amaçlanan diplomayı kazanmak için harcanan 16 yılın ardından ne oldum anlamadan başlanılan bir iş, gidip gelinen bir 15 sene daha... Her sabah kasları bile isyandan ağrıtan, yataktan kalkmaya engel, bazı kesim için hayallerin ötesinde, bazıları için vasat, benim için hedeflenmemiş benim hayatım...
Cesaret bende değil, tamamen o 30 dakikada uykusuna devam eden en büyük can'avarım K’ocamanımda.
Öyle olur mu, böyle olsa bize ne olur, sen sen olsan ben macera arasam, yok sen ve ben birlikte başlasak, ama senin işinde sağlam konuşmaları... Çevreden hayret nidaları taşıyan imalar, bakışlar içinde erimiş 1-2 teşvik edici cümlelikle geçen evlilik oyununun ilk 5 senesi. Takvimde 5, yaşamda bana 25 gibi hissettiren senelerin ardından faksla gönderilen istifalar, tamam gidip eşyaları en yakın zamanda toparlar getiririz düşüncesiyle yaşanılan kaçak, özgür, yerleşeceğini bilerek ama kendini normal hayattaki gibi zorlamadan geçirilen 3 ayın ardından yabancılaştığın doğup büyüdüğün şehre 1 haftalığına dönüş.
1 haftayı 4 güne sığdırıp yeni hayata yerleşmeye kaçış... Şimdilik bu kadarla kalsın bu kısım nede olsa ayrıntısını yazabilecek gibi olacağım bir ara....

Burada ilk yerleşik düzene geçişimiz bizi bile hayrete düşürecek şekilde hızlı ve eksiksiz oldu. Şehirdeki evimizde halen daha asamadığımız fotoğraflarımız, tablolarımız duvarlardaki yerlerini kendileri bulmuştu. Evin ruhu, bastıkça gıcırdayan ahşap kaplamadan mı, yoksa taş duvarların serinliğinden mi bilmem eşyaları dolayısıyla bizi de sarmıştı. 2 can'avarımızın ilk günleri, yanımızın yanında oturan, 70’lerini süren bir çiftin evinde torunlarıyla saklambaç oynama keyfi içerisinde otla, çimenle, ağaçla ve toprakla bir daha ayrılıp betonların arasında girmeyeceklerini bilmeden bizim ayağımıza da dolanmadan geçti. Benim üzerime gelen ferahlık, k’ocamana çöken sorumlulukla da tekrar dengeyi buldu.

0 fikir:

 
template by suckmylolly.com